25 Aralık 2007 Salı

Horlama

Horlamanın nedenleri çeşitlidir. Derin bir uyku, sırt üstü yatmak horlamaya neden olabileceği gibi; burun polipleri, burnun çarpık olması, burun iltihabı, burunda ahtapot ve ağzı kapayamamak da neden olabilir. Yan yatarak uyumak, belin tam ortasına küçük bir lastik top koyarak yatmak horlamayı önler. Bu tedbirlerle geçmeyen horlamalarda, gerçek neden bulunup ona göre bir tedavinin uygulanması gerekir.

Adet Sancısı

Bazı kadınlar adet kanamaları sırasında bel ve kasıklarında ağrı hissedebilir. Sancı kasılma şeklinde kendinii gösterir. Kanamanın ilk gününde ya da 1-2 gün öncesinde başlayabilir. Birlikte bulantı - kusma görülebilir. Adet sancısını azaltmak için bel ve karın bölgesini sıcak tutmak ve beden hareketleri yapmak yararlı olabilir. Adet sancısı çok rahatsız ediyorsa bir doktora başvurmak gerekir.

Kızamık

Salgın yapan virütik bir çocukluk çağı hastalığıdır.kızamık Daha ziyade 3-10 yaşları arasında görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Tıp" name=description>
kızamıkSalgın yapan virütik bir çocukluk çağı hastalığıdır.kızamık Daha ziyade 3-10 yaşları arasında görülen bulaşıcı bir hastalıktır.
Kızamık
kızamıkSalgın yapan virütik bir çocukluk çağı hastalığıdır.
kızamık Daha ziyade 3-10 yaşları arasında görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Tıp dilinde morbilli denilen bu hastalığın nedeni, bir çeşit virüstür. kızamıklı hastanın tükürük damlacıkları aracılığı ile sağlamlara da bulaşır. Bu nedenle, kızamık lekeleri kaybolduktan sonraki 10 gün içinde de hastayı, sağlıklı kimselerle görüştürmemek gerekir. Hastalık mikrop alındıktan sonra 10 gün içinde orataya çıkar. Hastanın gözleri kızarır, burnu akar, hapşırır, öksürür. Ateş yükselir. Baş ağrılarından şikayet eder. Kuvvetli ışıktan rahatsız olur. Bu belirtilerden aşağı yukarı 4 gün sonra küçük kırmızı ufak lekeler görülmeye başlar. Bunlar grup halindedir. Bu dönemde dudaklarda kuruluk ve dilde paslanma dikkati çeker. Bir süre sonra da kızamık lekeleri yüzün her tarafına, boyuna, göğse, kollara, karına, ve bacaklara yayılır. Bu dönem 3-4 gün devam eder. Sonra ateş yavaş yavaş ya da birdenbire düşerek belirtiler kaybolur. Hastanın odası güneş görmeli ve çok temiz olmalıdır. Oda ısısı 18-20 derece arasında tutulmalı, günde en az iki kere havalandırılmalı ve hastanın üşütmemesi için azami dikkat gösterilmelidir. Ayrıca, hastanın ağız, burun ve beden temizliğine özen gösterilmelidir. Bunlara dikkat edilmediği takdirde hastalık, zatürree, bronkopnömoni, zatülcenp, ortakulak iltihabı veya ensafalit gibi tehlikeli hastalıklara neden olabilir. kızamık geçirenler, bağışıklık kazanıp bir daha kızamık olmazlar. Ayrıca çocuklara 2 yaşında yaptırılacak kızamık aşısı da bağışıklık sağlar.
kızamıkçık

İdrar Kaçırma

enürezis (yatak ıslatma )
Kişinin yineleyici olarak yatağına ve giysilerine idrar kaçırması.

idrar tutamamak
Bazı kimseler, öksürme, aksırma, gülme, ağlama, hallerinde veya heyecanlandıkları zaman idrarlarını tutamayıp kaçırırlar. Bu durum bilhassa çok doğum yapmış kadınlarda sık görülür. Nedeni ön ve arka boşaltım kanallarındaki kasların zayıflamış olmasıdır. Ayrıca böbrek veya idrar yollrındaki taş veya tümör, omuriliğin hastalanması da idrar tutamamaya neden olabilir. Küçük çocuklarda ise, bağırsak solucanları idrar kaçırmaya neden olabilir.

Çocuklarda Gelişme Bozuklukları

Çocuklarda görülen gelişme bozukluklarının çoğu kötü beslenmeden kaynaklanır. Bunun yanı sıra; geçirilen bir hastalıktan kaynaklanan veya irsi olarak da gelişme bozukluğu görülebilir. Nedeni test etmek için doktora başvurmak gerekir.

Çocuk Felci

Omuriliğin ön kordonlarının iltihaplanması sonucu felçle neticelenen bir hastalıktır. Tıp dilinde poliomelitis denir. Bilhassa yaz ve sonbahar aylarında görülür. Nedeni bir çeşit virüstür. Lağım sularının yiyeceklere bulaşması, sineklerin taşıdığı mikroplar, hastalığa yakalanmış kişinin ağız ve burnundan çıkan damlacıklarla bulaşır. çocuk felcine küçükler yakalanabileceği gibi büyükler de yakalanabilir. Hastalık mikrop kapıldıktan 7-21 gün içinde ortaya çıkar. Hastada ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, kusma, yorgunluk, boyunda kasılma, ve sırt ağrıları vardır. Hastalığın ilk günlerinde gerekli tedaviye başlanmazsa, özellikle kol ve bacaklarda felç görülür. Hastalığın başlangıcında hastayı diğer kimselerden ayırmak ve yatırmak gerekir. çocuk felcinden korunmak için Salk aşısı veya Sabin aşısı yaptırmak gerekir. Bu aşının ilki çocuk 6 aylık olmadan önce, ikincisi ilk aşıdan 2 ay sonra, üçüncüsü, ikinci aşıdan 6 ay sonra yapılır. 5 ve 15 yaşlarında da tekrarlanır. Tedavi için mutlaka doktora başvurmak gerekir.

Çocuk Hastalıkları

Çocuklarda normal büyüme ve gelişmenin izlenmesi, normalden sapmaların tespiti yoluyla hastalıkların belirlenmesi ve önlenmesi için gereklidir. Sağlıklı çocuk takibinde düzenli olarak boy, ağırlık ve baş çevresi ölçümleri yapılmalıdır.
Bebeğin Aşıları Ne Zaman Başlar?
Bu Aşılar Nelerdir? Bebeğin aşıları doğar doğmaz başlayacak, anneyle birlikte hastaneden taburcu edilmeden önce ilk Hepatit B aşısı yapılmış olacaktır. Bunun ikincisi 1 ay sonra, üçüncüsü ise ikinciden 5 ay sonra yapılacaktır. 2 ayını dolduran bebeğe, BCG ve karma, çocuk felci aşıları yapılacak, karma aşı 4-6 haftalık aralarla toplam 3 doza tamamlanacaktır. Doktorunuz karma aşıyla birlikte menenjit aşısının yapılmasını da önerecektir. Bebek ilk 6 ayını doldurunca, aşı sıklığı da azalacaktır. 9 ayda kızamık, 15 ayda kızamık- kızamıkçık- kabakulak, 18 ayda karma, çocuk felci, menenjit aşısının tekrarı (rapel) yapılacaktır. Doktorunuzun önerisiyle, 1 yaşı dolunca suçiçeği, 2 yaşı dolunca Hepatit A aşıları da yapılabilir.

Aşıyla Korunulabilen Hastalıklar Nelerdir?
Verem, Kızamık, Hepatit B, Çocuk felci, Kızamıkçık, Suçiçeği, Difteri, Kabakulak, Zatürre, Boğmaca, Hemofilus influenza menenjiti, Tetanoz, Hepatit A

Anne Sütünün Yararları
Anne sütü üstün içeriği ile yenidoğan bebeği tüm gereksinimini 6 ay boyunca tek başına karşılayabilen, kolay sindirilebilen ideal bir besindir. Anne sütü ile beslenen bebeklerde hafif veya hayatı tehdit eden ciddi enfeksiyonlara daha az rastlanmakta, allerji, ani bebek ölümleri anne sütü almayanlara göre daha az görülmektedir Bağışıklık sistemi güçlenmekte, özellikle solunum ve sindirim sistemi enfeksiyonları azalmaktadır. Anne sütü alan bebek hastalansa bile enfeksiyonu daha kolay atlatmaktadır. Annesini emen bebeğin zihinsel gelişimi, ilerideki okul başarısı daha iyi olmakta, anne- bebek arasındaki bağ daha kolay ve güçlü kurulmaktadır Bebekliğinde yeterli süre anne sütü almış erişkinlerde lenfoma, lösemi, diyabet gibi bazı hastalıkların sıklığı da azalmaktadır Bebek için sayılamayacak kadar çok yararları olan anne sütü, annenin de gebelik öncesi formuna dönmesini kolaylaştırmakta;emziren anne bunun için gerekli enerjiyi sağlamak üzere depolanan yağ dokusundan kurtulmaktadır Ayrıca meme, yumurtalık ve rahim kanseri riski azalmaktadır.

İç Hastalıkları

İç hastalıkları tıbbın bir ana bilim dalıdır; '' Tıp, sağlık bilimleri dalı. İnsan sağlığının sürdürülmesi ya da bozulan sağlığın yeniden düzeltilmesi için uğraşan, hastalıklara tanı koyma, hastalıkları sağaltma (tedavi etme), ve hastalık ve yaralanmalardan korumaya yönelik çalışmalarda bulunan birçok alt bilim dalından oluşan bilimsel disiplinlerin şemsiye adıdır. Hem bir bilgi alanı - vücut sistemlerinin ve bunların hastalıklarının ve tedavilerinin bilimi - hem de bu bilginin uygulandığı meslektir.İnsan sindirim sisteminin, İç hastalıkları departmanı çocukluk çağını aşmış bireylerin iç organ sistemleri ile ilgili incelemeleri yapar. Bu sisteme ait organların fonksiyon bozukluklarıyla ilgili teşhis ve tedavi hizmetini verir. Bunun yanı sıra sağlık hizmeti verdiği her bireyi kendisini hastalıklarda koruması için alınması gereken önlemler konusunda bilinçlendirir ve yönlendirir.hormonal sisteminin,kalbin,akciğerin,böbreklerin, kanın sağlığı ve hastalıkları, kanserin dahili tanı ve tedavisi, enfeksiyon hastalıkları, romatizmal ve allerjik hastalıklar, yaşlı hasta grubunun sağlığı ve hastalıkları ile ilgilenir.

Psikoterapi

En genel anlamıyla psikoterapi, tıbbi tedavi dışında kalan ruhsal tedavi yöntemi olarak tanımlanabilir. Uygulama ve teknik açısından birbirinden farklı psikoterapi türleri vardır: psikanalitik, bilişsel-davranışçı, destekleyici psikoterapiler gibi. Burada sayılmamış başka bireysel psikoterapi türleri olduğu gibi grup psikoterapileri ve grup psikoterapi çeşitleri de vardır

Depresyon Nedir?

Depresif duygular sağlıklı insanlarda istenmeyen ya da hayal kırıklığına neden olan yaşamsal olaylar karşısında ortaya çıkan, sıkıntı, üzüntü ve keder içeren duygusal tepkiler olup, yaşamın normal bir parçası olarak kabul edilebilir. Ancak psikiyatride ruhsal bir rahatsızlık olarak kabul edilen depresyon duygusal bir tepkiden çok daha şiddetli ve kişinin yaşamını olumsuz olarak etkileyen, hatta onun tüm yaşamsal işlevlerini bozan, belirli belirti kümelerinden oluşan bir durumdur. Temel özellikleri arasında kederli ve karamsar bir duygu hali, kötümser düşünceler, gelecek hakkında umutsuzluk, hayattan zevk alamama, enerji azlığı, psikomotor yavaşlama, iştah ve uyku düzensizlikleri bulunur.

Kızamıkçık

Kızamık Nedir?
Kızamıkçık; kabakulak ve kızamık gibi çocukluk çağlarında sık rastlanan ancak ergenlik ve erişkin döneminde de görülebilen, damlacık yolu ile insandan insana bulaşan bir virüs hastalığıdır. Kızamık ve kabakulak gibi özelllikle bahar aylarında yaygın olarak görülür. Toplum sağlığını tehdit eden bu hastalığın da tedavisi yoktur ve seyri sırasında ciddi, kalıcı komplikasyonlara ve hatta ölüme neden olabilmektedir.
Hastalık yuva, kreş ve okul gibi kalabalık ortamlarda çok kısa sürede bulaşabilmekte ve çocuklarda genellikle hafif geçirilmekteyken, ergenlik çağında ve erişkinlerde daha ağır seyretmektedir. Birçok genç erişkinde kızamıkçık enfeksiyonu sırasında büyük eklemlerde ağrı ve kızarıklıkla seyreden eklem iltihapları görülür. Eklem sorunları kısa süre sonra geçer ancak nadiren müzminleştiği de görülmektedir.
Kızamıkçık, kızamık gibi önce yüzde, kulak arkasından başlayan ve başladığı yerden solan ve sonra kollara, bedene ve bacaklara yayılan hafif pembe düküntülerle kendisini belli eder. Daha sonra hekim muayenesi ile ense ve kulak arkası lenf bezlerinin ve hatta dalak büyüklüğünün varlığı ile klinik olarak ön tanıya varılır. Kesin tanı ancak virüs ayrımı ve hastalığa özgü kan testleri ile konabilir. Ancak, çoğu kez bunlara gerek kalmaz.
Kızamıkçığın en önemli ve ciddi tablosu gebe bayanların kızamıkçığa yakalanması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu hastalığı geçirmemiş kadınların, gebeliğin ilk üç ayında hastalığa yakalanmaları durumunda, hastalık etkenleri (virüsler) plasenta yoluyla anne rahminde büyüyen, gelişen ve organ taslaklarının oluşma sürecindeki yavruyu (embriyo) etkileyerek doğumsal anormalliklere neden olmaktadır. Bu olaya "doğumsal kızamıkçık sendromu" adı verilmektedir. Doğumsal kızamıkçık sendromunda yer alan istenmeyen olaylar şöyle özetlenebilir : Büyüme ve gelişmede gerilik, prematürelik, ölü doğum ve düşükler, zeka gerilikleri, körlük, katarakt, kalp anormallikleri, sağırlık, hepatit, kanamalar. Tüm bu ciddi komplikasyonlar nedeniyle tüm kadınların hamile kalmadan önce bir kan testi ile kızamıkçık geçirip geçirmediğinin test edilmesi gerekmektedir. Eğer hastalık geçirilmediyse, kızamıkçık aşısı ile aşılanmaları ve üç ay süre ile hamile kalmamaları tavsiye edilmektedir. Aşılanan kişilerin % 98'i bu hastalığa karşı yaşam boyu korunmaktadırlar. Kızamıkçıklı bir hasta ile temas eden hamile bir kadının zaman geçirmeden 3 hafta ara ile alınacak kan örneklerinde savunma cisimciklerinin (antikorların) belirlenmesini ve sonucun doktoru tarafından değerlendirilmesini istemelidir.Günümüzde gerek Kızamıkçık gerekse de Kabakulak bu hastalıklara karşı aşılamanın rutin olarak yapıldığı ülkelerde son derece az rastlanır hastalıklar olmuşlardır. Kızamıkçık aşısı, tek başına uygulanabildiği gibi Kızamık ve Kabakulak aşısı ile birlikte üçlü karma aşı (MMR) şeklinde de 12. aydan itibaren uygulanabilmektedir. 12. aydan önce yapılan aşılamalarda, 6 ay sonra ikinci bir doz aşı gereklidir. Doğumdan sonra 9. ayda sadece Kızamık aşısı yapılmış bir çocuğa Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşının uygulanma zamanı 15. ay olmalıdır.

Kızamıkçıktan Korunma Yolu Nedir?

Deri altına veya kas içine uygulanan bu aşının belirgin bir yan etkisi yoktur. Aşı yerinde ağrı, kızarıklık ve daha sonra görülen hafif deri döküntüleri olabilir. Bu yan etkiler çok nadir olup tedavi gerektirmeksizin kendiliğinden iyileşir.
Kızamıkçık aşısı veya üçlü aşı gebelerde kesinlikle uygulanamaz. Aşı olan bir bebeğin ya da çocuğun gebe annesine ya da bir yakınına bu hastalığı bulaştırması söz konusu değildir.
Amerikan tıp otoritleri (ACIP - Bağışıklama Uygulamalarında Danışman Kuruluş ve Amerikan Pediatri Akademisi - AAP) 4-6 yaşlarında ve 11-12 yaşlarında ikinci bir doz MMR aşısının yapılmasını önermektedir. 12 yaşında uygulanacak MMR aşısı ile kız çocukları doğurganlık çağının sonuna kadar kızamıkçık enfeksiyonundan korunmuş olacaklardır.
En değerli varlığımız olan çocuklarımızı, ölümcül ve sakat bırakan hastalıklardan korumak ve onlara sağlıklı bir gelecek sunabilmek için en emin yolun, zamanında ve eksiksiz olarak aşı uygulanması olduğunu unutmayınız.

Boğmaca

Bulaşıcı bir hastalıktır. Tıptaki adı Pertussis'dir. Çoğunlukla 1 ila 4 yaşları arasındaki çocuklarda çok görülür. Ortalama olarak 4-6 hafta devam eder. Hastanın burnu akar, nöbet halinde gelen öksürük görülür. Bazen kusmaya neden olur. Tedavi için kesin yatak istirahati şarttır. Hastaya sık sık fakat az miktarda yumuşak yiyecekler verilmelidir.

Uyuz

Uyuz nedir?
Uyuz, insan derisinin üst katmanında yaşayan ve çoğalan, mikroskopla görülecek büyüklükteki bir böceğin neden olduğu kaşıntılı bir deri hastalığıdır.Uyuz böcekleri yalnızca insan vücudunda yaşar. Bazı hayvanlar uyuz böceği ile enfekte olabilir ancak, hayvanlardaki bu böcekler insanları ender olarak etkiler.Uyuz, vücut ile kol ve bacaklarda kaşıntılı ve döküntülü yaygın kızarıklara (beyaz tende kırmızı, daha koyu renkli deride ise mor ya da kahverengi) yol açar. Bu belirtiler genellikle baş ve boyun bölgesinde oluşmaz. Kaşıntı gece ve sıcak havada artar. Uyuz böceği deride, özellikle parmak aralarında, ve ayrıca küçük çocuklarda el ve ayaklarda da tüneller açar. Bu bölgelerde su toplamış küçük kabarcıklara neden olabilir. Uyuz böcekleri ayrıca, bilekler, koltukaltı çevresi, penis ve testisler ile göğüs uçlarının etrafında da bulunabilir. Enfekte olan kişilerde derideki uyuz böceğine karşı alerji gelişebilir. Bu durumda, yaygın kaşıntı ve alerjik döküntü görülür.

Nasıl bulaşır?

Uyuz, yaygın olarak enfekte olan kişi ile yakın temas yoluyla geçer. Sözgelimi; elini tutma gibi. Çoğunlukla bir aile bireyinden diğerine geçer. Birlikte oynayan çocuklar genellikle hastalığı birbirlerine bulaştırırlar. Uyuz hastalığının yetersiz kişisel hijyenle bir ilgisi yoktur. Uyuz böceği insan vücudundan uzakta yaşayamadığından, halı veya mobilyadan geçemez.

Nasıl önlenir?

Uyuz böceği olsun ya da olmasın tüm aile bireylerine ve enfekte olan kişiyle yakın temasta olan kişilere tedavi uygulanması gerekir. Hem etkilenen kişiyi hem de temas eden diğer kişileri tedavi etme, hastalığın yayılmasının önlenmesinde en önemli faktördür.

Nasıl tedavi edilir?

Birçok kişi canlı uyuz böceklerini öldüren ve deriye uygulanan bir krem ya da losyonla tedavi edilebilir. En uygun tedaviye karar verilmesi için bir doktora danışmak gerekir. Krem ya da losyon, ellere ve üreme organları etrafındaki deri kıvrımlarına özel özen gösterilerek, çene hizasından ayak parmaklarına kadar uygulanır. 24 saate kadar bir süre beklemek gerekir. Daha sonra ertesi gün yıkanır. Bu süre içinde eller yıkanmışsa, krem ya da losyonun tekrar sürülmesi gerekir.Yakın temastaki tüm aile bireylerinin aynı zamanda tedavi edilmesi gerekir.Tedavinin uygulandığı gece kullanılan tüm yatak çarşafları, yastık kılıfları v.b.ile son birkaç gün içinde giyilen giysiler yıkanmalıdır. Normal sıcak su ve deterjanla yıkama uyuz böceğinin ölmesi için yeterlidir. Bazen ikinci bir tedavi önerilebilir. Tedavi uygulandıktan sonra kaşıntılı kızarıklığın geçmesi 2-3 hafta alabilir. Doktor kaşıntıyı ve uyuz hastalığına bağlı olarak ortaya çıkabilecek herhangi dermatiti kontrol altına almak için kortizonlu krem verebilir. Çocuklar ilk tedaviden sonra okula gidebilirler.

Aids

AIDS, Acquired Immuno Deficiency Syndrome kelimelerinin kısaltması olarak ortaya çıkmış ve Edinilmiş Yetersiz Bağışıklık Sistemi Sendromu olarak Türkçe'ye çevrilmiştir.AIDS ilk olarak 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde keşfedilmiştir. Keşfinden hemen sonra hızla yayılarak; erkek, çocuk, siyah, beyaz, Latin, Asyalı, zengin, fakir demeden bir çok insanın ölümüne neden olmuştur. Günümüze kadar AIDS'ten 225.000 kişinin öldüğü kaydedilmiştir. Bu sayı her 13 ila 15 ayda ikiye katlanmaktadır.

Deri Hastalıkları

Deri hastalıkları, ciltte görülen hastalıklar. Sayılmayacak kadar çok deri hastalığı vardır. Deri hastalıklarına genel olarak dermatoz, ilgili bilim dalına da Dermatoloji ismi verilir. Deri hastalıkları hakkında genel bir fikir edinebilmek için, kabaca birkaç bölüme ayırmak mümkündür.
Fiziki sebeplerle meydana gelen deri hastalıkları

Delici, kesici, ezici cisimlerin meydana getirdiği yaralar, yanıklar, soğuğa bağlı olan çatlaklar, kimyasal maddelerin tahrişine bağlı olarak ortaya çıkan yaralar bu grupta sayılabilir

Parazitlerin sebeb olduğu deri hastalıkları

Bu grup hastalıkların başında uyuz, bitlenme ve çeşitli mantar hastalıkları gelmektedir. Ayrıca pire, tahtakurusu, kene gibi böceklerin ısırmalarından meydana gelen deri bozuklukları da bunlardan sayılabilir.

Mikroorganizmaların sebeb olduğu deri hastalıkları
Bu organizmalar genellikle deri iltihaplanmalarına yol açar. Mikroorganizmalar derideki herhangi bir bozukluğun üzerine kolayca yerleşebilirler. Yaralar, yanıklar, uyuz, böceklerin ısırdıkları yerler, egzemalar ve uçuklar kolayca iltihaplanabilirler. Deri iltihaplarına dermatit de denir. Mikroorganizmaların yol açtığı hastalıklardan olan cüzzam, deri veremi ve frengide ise yukarıdaki bahsedilen iltihaplanmaların dışında bir mekanizma söz konusudur. Bunlar bu yüzden spesifik iltihaplar veya spesifik enfeksiyonlar grubu olarak adlandırılmıştır.

Renk Bozuklukları

Döküntü ve tahriş büyük ve küçük kırmızı lekelerle ortaya çıkan geçiçi bir hastalık belirtisi olarak tarif edilebilir. Derimizin üst tabakasındaki kan damarlarının genişlemesi sonucu derimizin çok fazla oksijenli kan içermesinden olur. Kandaki oksijen içeriği oranında derimizin kızarıklığı artar.
En çok bilinen döküntü kızamık, kızıl, ve kızamıkçık gibi çoçuk hastalıklarında görülenlerdir. Yanık ve güneş yanığı sonucu olan kızarıklık da çok görülür. Diğer sık rastlanan döküntüler fazla terleme ve bebeklerde bezlerden ileri gelen kaşıntılı tahrişlerdir.

Bazı kişilerde sinirlendikleri zaman döküntü olur. Çilek karides, midye gibi besinlere karşı alerji reaksiyonlar da döküntülere neden olabilirler.
Baş, dirsek ve dizlerde görülen, pul pul lekeler sedef hastalığının yaygın belirtileridir. Doğuştan benlerde olduğu gibi derideki kan damarlarının genişlemesi sürekli olabilir. Bazen yüzdeki kan damarlarının genişlemeside kalıcı olabilir. Belirtiler yaşlı kadınlarda daha sıkgörülür. Kanın çok az oksijen içermesi veya damarların daralması halinde deri mavimsi bir renk alır (siyonoz). Bu akciğer ve kalp hastalıklarından kaynaklanacağı gibi çok soğuk bir ortamda da olur. Kan damarları minumum ısı kaybını sağlamak için daralırlar. Önce burnun ucu ,dudaklar, parmaklar ve ayak parmakları gibi bedenin uç noktaları mor bir renk alırlar.
Safra pigmentlerinin birikimiyle deri sararır (sarılık). Beyaz derili insanların çoğu güneş etkisi ile meydana gelen bronzlaşmış bir deriye hasrettirler. Ancak Addison (tunç) hastalığı ve bazı zehirlenme vakalarında görüldüğü gibi rengin koyulaşması bir hastalık sonucu olabilir.

Allerjik Deri Hastalıkları

En sık rastlanan deri hastalıklarıdır. Allerjik deri hastalıkları arasında serum hastalığı, Quincke ödemi, kurdeşen, egzema, kontakt dermatit sayılabilir. Allerjik deri hastalıklarının sebebini bulmak oldukça güçtür. Bu amaçla hasta ve çevresi çok iyi araştırılır. Çeşitli deri testleri yapılır. Gerekirse hasta bulunduğu çevreden bir müddet uzaklaştırılır. Allerjiye sebeb olan amil bulunmaya çalışılır. Bu amiller; çiçek tozları, çeşitli besin maddeleri, ev tozları, bazı ilaçlar, barsak parazitleri olabilir. Allerjik hastalıklarda irsiyetin, vücut yapısının ve asabi durumun yani psikolojik sebeplerin de rolü büyüktür.
Derinin bu hastalıklarının dışında; çeşitli dahili hastalıkların derideki tezahürleri de sözkonusudur. Mesela şeker hastalığında, deride çeşitli belirtiler görülür (kurdeşen, kan çıbanları, gangren vs.). Ayrıca derinin kötü huylu ve iyi huylu urları da sözkonusudur. Deri kanserleri bütün kanserler içinde en az kötü olanlarıdır. Tam tedavileri de mümkündür. Deri hastalıklarını inceleyen, teşhis ve tedavisi ile uğraşan bilim dalına dermatoloji ve bu işi meslek edinmiş hekime ise, dermotolog ismi verilir.
Deri hastalıklarının çeşidine göre, deride değişik türlerde hastalık elemanları görülür. Bunlar arasında; kaşıntı izleri, papül (küçük deri kabartısı), püstül (irinli kabarcık), çıban, ülser, tüberkül (sivri deri çıkıntısı), eritem (kızarıklık), hiperpigmentasyon (derinin renginin artması), hipopigmentasyon (derinin renginin azalması), deskaamasyon (derinin dökülmesi), kabuklanma ve urlanma sayılabilir. Bir deri hastalığında bu elemanlardan biri veya birkaçı birarada da bulunabilir. Deri hastalıklarının teşhisi kolaydır. Kesin teşhis için gerektiğinde hasta kısımdan parça alınıp, patolojik incelemeye tabi tutulur. Tedavileri her zaman kolay olmayıp, hastalığın cinsine göre değişiklik arz eder. Tedavi çok kere semptomatik (hastanın şikayetlerini geçiştirmeye yönelik)tir.

Hemofili

Kanın normal sürede pıhtılaşmaması şeklinde kendini gösteren, erkeklere has bir çeşit kan hastalığıdır. Halk arasında kanama hastalığı denir. Irsi bir hastalıktır. Doktor tedavisi gerekir. Bu hastalığa tutulanların; az su içmeleri ve limon, portakal, kiraz veya ahududu yemeleri tavsiye edilir. Ayrıca vücudun herhangi bir yerinde kanamaya neden olabilecek davranışlardan da kaçınmaları gerekir.

Havale

Vücut kaslarının ani ve şiddetli olarak kasılması sonucu ortaya çıkan duruma havale denir. Büyüklerde havale çoğunlukla sara nöbetleri sırasında görülür. Küçük çocuklarda görülen havale, sinir sisteminin değişik nedenler karşısında göstermiş olduğu bir tepkidir. Bu tepkiler de; kemik hastalıkları, yüksek ateş, boğmaca, devamlı hazımsızlık, bağırsak şeritleri veya diş çıkarmalardan kaynaklanabilir.
Ayrıca bu duruma sinir sistemi veya beyinde meydana gelen bir hastalık da neden olabilir. Havale geçiren çocuğun gözleri sabit bir noktaya çevrilir, çenesi de kenetlenir. Dudakları, yüz kasları, kol ve bacakları, önce şiddetli bir şekilde kasılır, sonra da çırpınmaya başlar. Ağzından da köpük gelir. Bütün bunlar bir iki dakika devam eder. Sonra bütün belirtiler kaybolup, uykuya dalar. Hastalığın bir nedenini bulmak için mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Bu arada çocuğu sessiz, loş bir odaya yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmek faydalıdır.

Göz Bebekleri İltihabı

Gözün bir kazayla yaralanması veya romatizmalı hastalarda üşütme sonucu ortaya çıkar. Bazen; şeker hastalığı, burun hastalıkları, ve frengili hastalarda da görülür. Tıp dilinde iritis denilen bu hastalık vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi gerekir.
Hasta, ışığa fazla bakamaz. Gözlerinde veya gözlerinin üst kısmına gelen bölgede şiddetli ağrılar vardır. Gözlerde; sulanma ve kızarıklık da görülür. Göze dikkatle bakıldığında; renkli kısmın etrafındaki rengin de koyulaştığı görülür.

Ağız Yaraları

Ağız yaraları, "basit" ve "derin" veya "sert kenarlı" yaralar olmak üzere iki grupta toplanabilir. Çoğunlukla, üşütme veya hazımsızlıktan kaynaklanır. Yaraların etrafı, kırmızı bir çizgi ile çevrilidir. Başlangıçta, içi su dolu kabarcıklar halindedirler. Sonradan patlayarak etrafa yayılır ve sancılı ağrılara neden olurlar. Çocuklarda; kızamık ve çiçek hastalıkları sırasında da aynı yaralar meydana gelebilir

Katarakt

İleri yaşlarda görülme sıklığı artan katarakt, puslu görme ve renklerin soluklaşması şikayetleriyle kendini gösteriyor. Bazı hastalar, 60′lı yaşlardan sonra yakını daha iyi gördüğünü söylüyor. Uzmanlar, ‘İkinci balayı' adı verdikleri bu durumun hastalık habercisi olduğuna dikkat çekiyor.
Gözün içinde bulunan doğal lensin saydamlığını kaybetmesiyle katarakt hastalığı ortaya çıkıyor. Halk arasında ‘Göz içindeki mercek beyazlaştı' diye tanımlanıyor. Doğuştan, travma sonucu, metabolik hastalıkların etkisiyle ya da yaşlanmaya bağlı oluşuyor. Doğuştan görülen katarakta konjenital, travmaya bağlı ortaya çıkana ise travmatik katarakt adı veriliyor. Her yaşta ortaya çıkma riski olan hastalığın görülme sıklığı 60 yaşından sonra yaşlılığa bağlı artıyor. Dünya Göz Hastanesi'nden Opr. Dr. Sezgin Yıldızbaş, hastalık hakkında şöyle bilgi veriyor: ‘Yaşlılık hastalığı olarak bilinen katarakt, doğumdan 90 yaşına kadar hayatın her döneminde ortaya çıkabilir. Göz içindeki doğal merceğin opaklaşıp fonksiyon göremez hale gelmesi sonucu katarakt oluşuyor. Hasta ‘Bulanık görüyorum, az görüyorum ya da hiç görmüyorum' diyerek doktora başvurabilir.' İlerleyen yaşla birlikte kataraktın görülme sıklığının arttığına dikkat çeken Yıldızbaş, ‘70 yaşından sonra 70 kişiye baksanız en az 60′ında katarakt bulursunuz. 20 yaşında ortaya çıkma riski ise çok daha düşüktür. Diyabet gibi metabolik bir hastalık ya da travma genç yaşta ortaya çıkma riskine neden olabiliyor' diyor. Doğuştan katarakt görülebileceğini ifade eden Dr. Sezgin Yıldızbaş, şöyle konuşuyor: ‘Aile bebek doğduğu anda katarakt olduğunu fark edebilir. Çocuk ışığı takip etmiyorsa, bebeklerde göz içinde beyaz leke varsa aileler bu şikayetleri önemsemeli. Çocukların etrafa karşı ilgisizliği hastalığın habercisi olabilir. Anne problemli bir gebelik geçirmişse bebek doğar doğmaz göz muayenesinden geçmeli. Tedavi geciktirilmemeli. Çocuklarda tedaviye geçikince cerrahinin de anlamı yok. Çünkü, göz tembel kalıyor.'

Miyop

5 metreden daha uzağı yeteri kadar görememeye miyopluk denir. Nedeni, göz kaslarının yorulmuş ve kuvvetlerini kaybetmiş olmasıdır. İrsi olanları da vardır

Hipermetrop

Sağlıklı göz değişik uzaklıktaki görüntüleri odaklamak için merceğin biçimini değiştirir. Daha yakın bir noktaya bakarken merceğin kalınlığı artar, uzağa bakıldığında ise azalır. Bir merceğin eğriliği ne kadar fazla ise ışığı o kadar fazla kırar ve odak uzaklığı kısalır. Sağlıklı bir gözde sonsuzdaki bir nokta, merceğin eğriliği en azken ağtabaka üzerine odaklanır. Hipermetrop gözde is, merceğin aynı noktayı odaklayabilmek için eğriliğinin artması gerekir. Merceğin eğriliğini, kirpiksi kasın kasılması düzenler. Halka biçimindeki bu kas, iris kökü ile mercek arasında bulunur. Hipermetroplukta göz küresinin ön-arka çapı normalden kısadır. Bu nedenle, mercekte kırılan ışınlar, ağ tabakanın üstü yerine arkasındaki bir noktada birleşirler. Işınların ağtabakası üzerine düşmesi için mercek eğriliğinin artması gerekir. Ancak mercek belirli bir sınırın ötesinde eğriliğini arttıramadığı için, hipermetrop göz yakın nesneleri odaklayamaz. Bu nedenle, hipermetroplar gazeteyi uzakta tutarak okurlar. Ayrıca göz küresinin ön-arka çapı kısa olduğundan ,mercek uzak nesneler için eğriliği arttırır. Sonuçta kirpiksi kasın, hiçbir zaman tam gevşeyemediğinden, göz baş ağrısına neden olur. Hipermetropluk, çocukta içe dönük şaşılığa yol açabilir. Gecikmeden müdahale edilirse, uygun camların kullanımıyla bu şaşılık çocuklukta düzeltilebilir

Hipermetrop görüntünün retina arkasında odaklanması sonucunda bulanık görme yaratır. Bunun sebebi gözün ön-arka boyunun kısa oması, daha ender olarak da korneanın veya göz merceğinin kırma kuvvetinin az olmasıdır. Hipermetropun derecesi ve kişinin yaşına bağlı olarak bazı hipermetroplar uzağı ve bazen de hem uzak hem yakını iyi görebilirler. Bu nun sebebi uyum gücünün genç yaşlardaki kuvvetidir. Fakat bu yorgunluk ve ağrı verebilir ve yaşla kuvvet gittikçe azalır. Toplumun %10 unudan fazlası gözlük veya başka bir şekilde düzeltmeye ihtiyaç duyan hipermetroplardır.(Toplam %30)Hipermetropların miyopun tam tersi olarak uzağı iyi gören fakat yakını göremiyen olduğu sanılır. Uyum gücünün fazla olduğu genç yaşlarda böyle gibi görünebilir hatta yakında bile şikayet olmayabilir fakat yaş ilerledikçe uyum gücü azalır ve belirtiler önce yakında daha sonra uzakta da ortaya çıkar. Aslında bir hipermetrop ne yakını ne uzağı eforsuz göremeyen kişidir ve bir miyop her yaşta yakını iyi görebilirken uyum gücünü kaybetmiş 50yaş üstü bir hipermetrop hem uzak hem yakın içi düzeltme ihtiyacı hissedecektir

Göz Tansiyonu

Görme yetisini kaybettirebilen bu rahatsızlığın halk arasındaki adı göz tansiyonudur. Göz içi basıncının normal değeri 10-20 mmHg kadardır. Göz tansiyonunun yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkan görüş bozukluğu yada görme duyusunda azalmayı kişi farkettiğinde görme duyusu niteliğini % 90 kaybetmiş demektir. Göz içi basıncının yükselmesi sonucunda gözden aldığı görüntüyü beyne ulaştırma görevini üstlenen görme siniri ve görme sinirindeki tahribat zamanında kontrol altına alınmazsa, görme alanı kaybı ve görme azalması ortaya çıkar. Belirtileri : En sık rastlanan açık açılı glokom en az belirti veren glokom türüdür. Görmede belirgin azalma ve ağrı hissedilmediğinden bu glokom çok geç farkedilir. Sabahları belirginleşen baş ağrısı ; geceleri ışık etrafında ışıklı halkalar görme kapalı açılı glokom tipinin belirtileridir.Bu nedenle,hastalığın erken teşhis edilmesi ancak 45 yaşın üstünde olan kişilerin bir göz uzmanı tarafından yapılan rutin göz muayenesi taraması ile mümkündür.
GLOKOM TEDAVİSİNDEKİ YENİLİKLER: "Glokom tedavisinde son yıllarda gelistirilen ilaclar ve yeni cerrahi yöntemlerle yüz güldürücü sonuclar bildirilmektedir." Prof Stegman tarafından tanımlanan ve popülaritesi gittikce artan bir cerrahi yöntemdir. Yeni gelistirilen glokom damlaları bu olgularda göz ici basıncındaki artıslara karsı koruyucu ve glokomlu gözde hasarı azaltıcı alternatiflerdir

Astigmat

Genellikle doğuştandır. Bununla birlikte, cerrahi girişimlerle saydam tabakanın kesilmesine, saydam tabakada iltihaplanma ya da travmaya bağlı olarak da çıkabilir. Olguların en azından %90'ında astigmatlığın düzeltilmesi kolay değildir. Saydam tabaka eğriliğinde ağır bir bozukluk yoksa, kişi kırılma kusurunun farkında olmayabilir. Çünkü refleks olarak görüntüyü iki dikey düzlemden birinin üstünde uyum yaparak birleştirir. Bu nedenle, astigmatlıkta genellikle iki odak uzaklığı arasında uyum sağlamak için sürekli değişen odaklanmaya bağlı yakınmalar ortaya çıkar. Hasta bu yorgunluk nedeniyle, baş ağrısı , göz kürelerinde ağrı , gözlerde ağırlık hissi ve yanmadan yakınır. Göz akları kızarmıştır. Bu yakınmalar örneğin, film izlerken artar. Gözleri sağlıklı kişilerde, saydam tabaka bir küre dilimi şeklinde ve eğriliği her yöne doğru aynıdır. Bu sayede ışınlar bütün doğrultularda aynı oranda kırılarak odak noktasına yönelir. Saydam tabakanın eğriliği tüm yönlere eşit biçimde dağılmıyorsa ve özellikle birbirini dik açıyla kesen doğrultular arasında eğrilik farkı varsa,ışınlar merceği geçerken farklı oranda kırılırlar. Astigmatizmayı , nokta şeklinde bir cismin görüntüsünün birbirine dik iki ayrı düzlemde olması diye tanımlayabiliriz.
Belirtiler
Astigmat‘ı olan kişiler uzak ve veya yakında bulanık veya gölgeli görürler. Görüntü hiçbir zaman keskin değildir. Bir yönde net olan çizgiler 90 derece aksinde bulanık görülebilirler. Mesela pencerenin dik kenarları netken yatay kenarları bulanık görülebilir. Daha net görme eforu baş ağrısı ve göz etrafında ağrı ,baskı yapabilir ve kişi kolay yorulup işi bırakmak zorunda kalabilir. Astigmatism değişik dercelerde olabilir ve gözlük veya lens takanların %30-40 ında astigmat bulunur. Astigmat tek başına olabileceği gibi miyop veya hipermetropla birlikte olabilir